Bir Zamanlar Çizgi Roman: Alan Moore

26-04-2024 23:41
Bir Zamanlar Çizgi Roman:  Alan Moore

Nene nehrinin kenarına kurulmuş Norhampton şehri, 1953 senesinin 18 kasım günü çok büyük olasılıkla, dünyanın belirli bir kesiminin İngiliz İstilasi adını vereceği, edebi göçü başlatan isimlerden birinin komşularının hayatına doğduğundan habersiz günlerini geçirdiler. Tarihi bir kent olan Northampton, aynı zamanda krala karşı başkaldırdığından dolayı cezalandırılmış. Genetiğinde asi bir ruh olduğunu söyleyebileceğimiz Norhampton’ın çocuğu Moore da bizi eserlerinde hiç şaşırtmadı. Erken dönem hayatını fakir mahallelerde büyüyerek geçirmenin kendisi üstünde iyi bir etkisi olduğuna inanan Moore, ilk çizgi roman deneyimlerini de orta okulda yaşadı. Flash, Detective Comics, Fantastic Four gibi çizgi romanları okuduğunu söyleyen efsanemiz, bir süre sonra bir gaz istasyonunda çalışmaya başladı ve çok şükür ki yeni işinin pek de kendisine göre olmadığını düşünmüş olacak ki;  biz de Swamp Thing, 2000 AD, Miracleman ve onlarca başka ölümsüz eserden mahrum kalmadık.

Başka bir muazzam çizgi roman yazarı Alan Grant’in el verdiği Moore; önce 4-5 sayfalık comic strip dediğimiz paneller yaratmaya başladı. Tam da çizgi romanın çoluk çocuk işi algısından uzaklaşıp, “hip” bir ürün haline gelmesini takiben Moore’un yazdığı Doctor Who Weekly serilerine olan ilgi büyük yayınevlerinin ona iyi tekliflerle gitmesinin yolunu açtı. Moore’un kendi sözlerinden dinleyelim “bu dönemde bana sadece rakip yayıneviyle çalışmamam için teklif yapan şirketler oluyordu, açıkçası fena bir dönem değildi”

İngilizlerin futbol kadar önemli bir buluşu olan, 2000 A.D. aslında Türkiye’de pek fazla bilinmese de ya da başka bir deyişle popülaritesini yitirmiş olsa da; aslında günümüz çizgi romanının temel taşlarının başında gelir. Moore’un oradaki işleri zincirleme bir reaksiyon başlatmış ve 1983 yılında Len Wein, dönemin DC editörü, Saga of The Swamp Thing için Alan’ın kapısını çalmasına gidecek yolu hazırlamıştır.  Bu dönemde ayrıca bahsedilmesi gereken bir diğer konu da, dünyanın en büyük süper kahramanı olduğunu unutan ve tekrar topluma nasıl adapte olacağını bilemeyen Marvel’ın Captain Marvel karakteri nedeniyle İngiltere’deki hakları durdurulmuş, Moore’un diriltiği Marvelman’dir!


 

Bana soracak olursanız DC’nin güncel tonunun, hatta okuyucu algısındaki tonunun iki yaratıcısı vardır. Birisi Frank Miller, diğeri ise Alan Moore! Aynı dönemin sanatçıları olarak birbirlerini tamamlama gayeleri olduğunu düşündüğüm, özellikle ikisinin işlerini arka arkaya okuduğunuzda bunu daha iyi algılama şansına eriştiğimiz bu iki eşsiz çizgi roman efsanesinden Moore ile devam edelim. İşte DC’ye o tonu veren serilerden biri de tam da bu dönemde yazıldı. 1986’da başlayan Watchmen, dönemin çift kutuplu dünyasında, milyonlarca insanın en büyük korkusu olan nükleer savaş endişesini size iliklerinize kadar hissettirirken aynı zamanda otoriteyi de sorgulatıyordu. Watchmen’i derinlemesine anlatmak için dergide yeterli yerimiz olduğunu sanmıyorum ama Moore’un herhangi bir işi bile aynı derecede önemi hakederdi zaten. Onlardan biri olan V For Vendetta, her ne kadar haksızca filmden sonra ünlenmiş olsa da, yazılmış en iyi çizgi romanlardan biridir. Yine distopik, Thatcher vari demir İngiltere kabusunu gösteren Moore, tarihi öğelerden ilham alarak bezediği hikayesiyle çizgi romanda kalite barını belirlemiştir.  Bu sürede ayrıca arkalarda kalmış muhteşem bir Superman hikayesi olan The Man Who Has Everything’de bence mutlaka çizgi roman koleksiyoncularının araması gereken bir eser!

DC’yle arası V for Vendetta’dan sonra asla aynı olmayacak ve “sizin için bir daha çalışmayacağım” diyecek kadar sinirli bir şekilde yollarını ayırdığı şirkete bıraktığı bir başka klasik olan Killing Joke ise herhalde hepimizin çizgi roman geçmişinde farklı bir yere sahiptir. Bir Batman hikayesi diye aldığınız, Batman’e gelene kadar en küçük karakterle bile empati kurabildiğiniz, insanın kafasını açan, belki pek çok şeye bakışını değiştiren ve aslında bir Joker hikayesi olan bu kitap, o kadar iyi ki sonunda sizi kocaman bir gülümse bekliyor.

Warren Ellis’in en sevdiği çizgi romanın ne olduğunu biliyor musunuz; From Hell. Alan Moore’un işi. Karındeşen Jack hikayesini alıp, dönemin tüm sosyo-ekonomik koşullarını göz önüne alarak İngiliz toplumun bir çözümlemesini yaparken aynı zamanda korku dolu bir detektiflik hikayesini anlatan yazarımız Eddie Campbell’ın modern çizgisiyle birleştirdiği dehasını yepyeni bir seviyeye taşıdı.  Bir gün rafın birinden From Hell almaya kalkarsanız şunu iyi bilin, sayfasını biraz sonra çevireceğiniz eser asla basit bir süper kahramanlık hikayesi değil. İçinde renkli, keyifli, eğlenceli bir dünya yok. Aksine korkutucu, kabuslarınıza girecek ve sizi rahatsız edecek bir hikaye var. 




Bağımsız döneminde sadece From Hell değil, pek çok başka nadide esere imza atan yazarımız 1993 yılında kendini büyücü ilan etti. Demiştim ya, kendine has bir insan Alan Moore. Hatta büyü ve okültün insan doğasında önemli bir yeri olduğuna samimi şekilde inanıyor.  Tekrar tam da ana akım diyemeyeceğimiz Image Comics bünyesi altında pek çok hikayede çalışan Moore bu döneminde, bu yazıyı okuyan koleksiyoncuların bulması için pek çok uygun fiyatlı eser bıraktı ;) Jim Lee’nin önerisiyle onun Wildcats’i altında kendi çizgi roman yayınevini koyan ve adına America’s Best Comics diyen Moore’un bu döneminde çizgi roman tarihine altın harflerle yazılacak işler bıraktığını söylemek de ona büyük bir saygısızlık olur açıkçası. Bu döneminde en çok göze çarpan işi, League of Extraordinary Gentlemen.

Prime dönemini 1983-2000 arası yaşamış Alan Moore, günümüzde ise daha çok belirli bir kitlenin hoşuna gidecek daha bağımsız eserler çıkarıyor. En son okuduğum kitabı olan ve Avatar Press’ten çıkan Neonomicon, Cthulhu mitini konu alan günümüzde geçen oldukça enteresan bir hikaye olsa da Cthulhu işlerine meraklı değilseniz pek de mutlu olacağınız bir iş değil.

Edebi anlamda açıkçası sayısız ödül alan ve her şeyi alan Alan Moore’un pek çok işi de malumunuz olduğu üzere beyaz perdeye uyarlandı. Açıkçası Killing Joke’un animasyonu dışında hepsinden hoşlandığımı söyleyebilirim, her ne kadar Depp’in From Hell performansı çizgi romanın “vibeının” yanından bile geçemese de hiç kimse KJ rezaletine yaklaşamaz.  Asi efsanemiz bu sırada bu film gelirlerinin pek çoğunu DC’ye ayar olduğu için de reddetti durdu senelerce.

Bu ayı sonlandırırken Alan Moore’un kişisel görüşleriyle bitirelim istedim. Kendini bir büyücü olarak tanımlayan, buna inanan ve türlü mitten türlü hikaye çıkarma yetisine sahip yazarımız; bu kararının altındaki sebebi ise şöyle anlatıyor, “From Hell’den bir balon beni çok etkiledi..-tanrının gerçekten varolduğuna kayıtsız şartsız inanabileceğimiz tek yer insan aklıdır- bu cümleyi yazdktan sonra farkettim ki, doğru bir şey söylemişim ve bu dakikadan sonra hayatımı buna göre yaşamam lazım. Uygun olan tek şey de büyücü olmaktı.” Aynı zamanda komplo teorileriyle ilgili de açıklamasına hayran olduğum Moore, bu konuda da biz ölümlüleri şöyle aydınlatıyor “evet kesin bir komplo teorisi var, hatta bir kaç tane var, hepsi iç içe geçmiş.. ama bunlar dünyayı 5 aile yönetiyor, gri uzaylılar ya da farklı bir boyuttan gelen 20 metrelik reptilyanlar değil, gerçek çok daha korkutucu; kontrol kimsede değil ve dünya dümensiz..”

IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.