

Tom King, Batman’ başladığında çizgi roman dünyasında aldığı çizgi romanlarını okuyan herkes çok heyecanlandı. Sheriff of Babylon, Vision ve zirve noktası diyebileceğimiz Mister Miracle’la endüstrinin son 5 yılına deniz feneri olmuş bir yazar için, DC’nin en önemli karakterini yazmanın ne kadar heyecan verici olduğunu anlatmaya gerek yok.
Tom King Batman’de batırdı.
Lafı evelemenin gevelemenin de anlamı yok, tabii ki serinin hiç de fena olmayan arcları oldu ancak genel olarak çok büyük bir hayal kırıklığıydı. Tom King ve Mitch Gerards çizgi romanda benim bir kaç senedir favori ikilim. Birbirlerinin açıklarını kapatış şekilleri, hikayenin sanki aynı akıldan çıkıp kağıda dökülmesi, aralarında muazzam bir uyum var. İkisinin beraber çalıştığı hiç bir çizgi roman akış anlamında problem yaşamazken, Gerards’ın Batman sayıları da beğenilmemişti. Post modern bir yazara, pek de post modern olması kabul edilmeyecek bir kahramanın ana başlığını vermek demek ki aslında esas yanlış. Tom King, Batman ya da Superman yazmasa da dünyanın en iyi çizgi roman yazarlarından biri ve bunu bir kez daha Strange Adventures’da kanıtlıyor.
Pek bilmeyenler için; Adam Strange, zeta ışınıyla Rann adlı gezegene gönderilen ve ilk görünümünü yanılmıyorsam 1957 yılında bir Showcase sayısında yapan B-Side diyebileceğimiz bir DC karakteri. Rann gezegeninde büyük bir savaşın içinde kendini buluyor, oranın kahramanı oluyor ve dünyaya dönüyor. Tom King’in Grant Morrison’ın izinden gittiğini az çok tahmin ediyoruz, Morrison’da 1997’de JLA yazarken Strange’i işlere katmış, daha sonra kendisini New 52’ya kadar pek de görmemiştik. Ama DC külliyatını bilenler için Rann-Thanagar Savaşlarındaki rolü oldukça önemlidir.
Peki King ne anlatıyor?
Orijin hikayesini değiştirmeyen King, aynı eksende Adam Strange’in dünyaya dönüp Rann’da yaşadıklarını bir kitap haline getirip gündem olmasıyla başlıyor. Rann’de Strange’in önemli bir kayıp yaşadığını anlıyoruz. Mister Miracle ve Vision’da ve hatta Batman’de aile olma olgusunun önemini takıntı haline getirmiş ve plotu bunun üzerine kuran King için beklenmedik bir şey değil. Kimisi 3 çizgi romanın da aslında alt metninde “aile” olgusunun olmasını rahatsız edici ve işin kolayına kaçmak olarak görebilir. Ama King’in inşa ettiği hikayeler katman katman. En derin katmanında aileyi görseniz bile, pek çok fazla konuya değiniyor. Burada da görünen konu Strange’in bir şekilde, bir cinayet suçlamasıyla karşı karşıya kalması. Aynı zamanda da dünyaya yaklaşmakta olan bir tehdit var. Karısı da açıkçası bana pek güven vermedi, ilerleyen bölümlerde daha iyi göreceğiz tabi ne olup bitecek. Tanıdık karakterlerin bazı cameolarını da göreceksiniz çok hoşunuza gidecektir.
King kelimenin tam anlamıyla 10 üzerinden 10 bir çizgi roman yazmış. Film gibi, akıp gidiyor, düşünmenize anlamaya çalışmanıza gerek yok. Kontrol tamamen King’de. İçeri girip onun elindeki malzemeye bakmanız ve çıkmanız lazım. Bu çizgi romanda açık bulmaya çalışırsanız, sadece kendi keyfinizi kaçırırsınız. Bayıldığım şeyler oldu, mesela uzaylı bir kadının dünyaya döner dönmez (bknz. Big Barda) hemen günümüz teknolojisine ayak uydurması ve sosyal medyayı aşırı iyi kullanması, Adam Strange’in kendisine kitap imzalatmaya gelen okuyucularına, “Hello I’m Adam” diye el sıkışması gibi gibi çok ufak detaylar yine bir Tom King klasiğinin habercisi.
Bir yandan da Amerikan kolonizasyon politikalarını da çok sağlam göndermeler içeriyor. Strange’i iki şekilde göreblirsiniz, uzayın derinliklerinde savaşmış bir Amerikan kahramanı ya da oradaki yerlilerin hayatına kast etmiş bir işgalci? Ne olursa olsun o 12 sayı kendini okutacaktır.
Mitch Gerards ve Doc Shaner için söylenecek bir söz yok. Eleştirecek hiç bir şey bulamadım. Amerikan pulp çizgi romancılığının, post-modern çizimlerle birleştiği muhteşem sayfalar var elimizde. İddiali bir söylem olabilir ama Strange Adventures’ın ilk sayısını beğenmeyen birisi büyük ihtimalle bir kısım daha okumaya ihtiyaç duyuyordur çünkü bu kadro kafasına koyduğu ve en başında “şunu şunu ve şunu yapalım” dediği her şeyi ilk sayıyla yapmış.
Tom King fanboy gibi gözükmek istemediğimden yarım puan kırıyorum 🙂
9.5/10. Klasik.
M.